Bağlanma.
- Ceren Avci
- 25 May 2022
- 6 dakikada okunur
Döngü Kıran Ayna'da 'Bağlanma' konusunu tüm yanlarıyla ele alıyoruz.

Neden okumalısın?
İlişkimiz istediğimiz gibi gitmediğinde hepimiz ‘Neden hep bunu yaşıyorum?’ diye soruyoruz. Sonucu değiştirecek olan belki de bunun bir anlamlandırma çabası mı yoksa isyan mı olduğu.
Eğer ‘Biliyorum ama yine yapıyorum’ ya da ‘Biliyorum ama değiştiremiyorum’ diyorsak, kendimizi tam anlamıyla anlamamış olabiliriz. Yolu bilmek ve yürümek aynı şey değil. Bunu çok sık yazıyorum diye bir danışanım, bu yol metaforunu kullanarak kendisiyle şöyle bir dialog kurdu:
‘Tamam Ceyda, yolu bilmek ile yolu yürümek aynı şey değil biliyorsun. O yolda kendini sürekli geriye dönen patikalarda buluyorsun. Kaybolmaktan da korkuyorsun.’ .
Ceyda’ya yolu yürümek için neye ihtiyacı olduğunu sorduğumda:
‘Kendime bir aynada bakmak ve anlamak. Yani ne olsun istemediğimi biliyorum ama neden oluyor bilmiyorum. Hangi yol yanlış, ne zaman yanlış yola sapıyorum bunu anlamam lazım. Hatta neden?’ dedi.
Şimdi yol üzerine düşününce, hepimizin şahit olduğum tecrübelerini de katıp, şöyle diyorum:
Yolu bilmekle yolu yürümek aynı şey değil. Yolu yürümek, yolu anlamakla mümkün.
Sürdürülebilir ve yenilenebilir ilişkilere bizi götüren yolda, anlamanın fark yaratacağı konu: Bağlanma. Döngüleri kırmak adına aynaya, bu yazı dizisinde, bağlanma perspektifinden bakacağız. Herkes birbirinden farklı ve değerli. Özellikle kendimize özel bir formül elde etmek istiyorsak, genel hattıyla bağlanma teorisini, kendimize dair bağlanma stilini ve potansiyel partnerlerin bağlanma stillerini anlayabilmemiz çok önemli. Yolcuya bir pusula kadar can yoldaşı.
Marie Curie’nin sevdiğim bir sözüyle giriş yapalım isterim:
Hayatta hiçbir şey korkulmak için değildir, anlaşılmak içindir.
Konu gerçekten uzun bununla birlikte kendimize ödülü bol. Şu hayatta kendimizle ve bir partnerle istediğimiz ilişkiyi bize getirecekse, eminim bir yazı dizisini takip etmeyi üstlenebiliriz. Elimden geldiğince sade, zaman zaman sohbet ederek, içine bilimsel dayanaklar, yaşamdan örnekler ve tavsiyeler katarak anlatacağım. Hazırsak yola koyulalım.

Bağlanma nedir?
Bağlanma teorisi dendiğinde ilk akla gelen John Bowlby, Bağlanma Nedir? sorusuna cevaben şöyle der:
Bağlanma davranışı, bir kişinin, genellikle kendinden daha güçlü ve/veya akıllı olan bir diğer bireye karşı yakınlığa ulaşmasıyla veya bu yakınlığı korumasıyla sonuçlanan, herhangi bir formdaki davranış olarak ifade edilir.
Bağlanma konusunu çalıştığım ilk dönemde, bu tanımın pek net olmadığını düşünmüştüm. İyi de, amacı neydi de bu pek de belirgin tanımı olmayan bağlanmayı seçiyorduk? Cevap, mantığıma daha uygun olacak şekilde, şöyleydi:
Bağlanma, evrimsel bir bakış açısı ile, savunmasız bebekler, çocuklar ya da yetişkinlerin, ebeveyn ya da diğer bakım verenlerle yakınlıklarını koruyarak, hayatta kalma ihtimallerini arttırabilmeleri için tasarlanmıştı. Yani çok aşırı özet olarak: bağlanmak için DNA bazında kodlanmış durumdaydık.
Özellikle bebeklikte ve erken çocuklukta belirgin olsa da, bağlanma davranışı, insanların yakın ilişkilerinde nasıl düşündüğünü, hissettiğini ve davrandığını beşikten mezara kadar etkiliyordu. Tek başına savunmasız olan bir canlı, bir diğeriyle yakınlık kurması sayesinde güvende hissediyordu. Burada ilginç bir nokta var:
Bağlanma sistemi denen, bizi diğerleriyle yakınlaşmaya, bağımızı güçlendirmeye ya da bazen bağı sonlandırmaya iten güdüler ancak biz tehlikede hissedersek ortaya çıkıyor.
Burada güzel bir örneğim var:
Cemre “Ben kendimi anlayamıyorum. Yani adamı 7 kere aradım. Açmayınca resmen delirdim. Ben normalde böyle birisi değilim ya. İnanamıyorum ne oldu bana”
Ben “Cemre normal ne anlama geliyor senin için?”
Cemre “... Kaygılandım ben. Panik oldum. Normal dediğim her şey yolundayken sanıyorum. Böyle aramız falan iyiyken gibi.”
İşte Cemre‘nin anormal gördüğü, ilişkisi için tehlike olarak algıladığı durum ondaki Bağlanma Sistemini aktifleştirmişti. Partneriyle bağını tekrar güçlendirmek adına, adeta panikle hareket ettiren durum buydu. Cemre’nin Bağlanma Stilininin ne olduğunu daha sonraki yazılarda konuşacağız. Eminim kendimizden bir şeyler bulacağız.

Bu olayda da görüldüğü üzere bağlanma sisteminin tetiklenmediği durumda gözlenmesi o kadar kolay değil. İlişkilerde her şey güzelken ‘adam birden soğuklaştı’ dediğiniz an ya da ‘ne olduysa sürekli peşimde’ dediğinizde, partnerinizin bağlanma sistemi tetiklenmiş durumda olabilir. Burada en önemli nokta, aslında sandığımız gibi ‘her şey güzel’ olmayabilir.
Tetiklenen bağlanma sistemi ancak ilişkide yeterli güvenlik ihtiyacı karşılandığında kapanır.
Burada bir paradoks var. Güvenle bağlanan kişi özgürleşir! Bağlanma davranışının ilk gözlemlendiği bebeklik dönemini düşünelim. Bir bebek düşerse annesinin onu tutacağından emin olduğunda, korkusuzca ayağa kalkmaya gayret eder. İlişkide de bağlanma güvenle gerçekleştiği durumda birey, kendi başına, ayakta kalmak adına daha güçlü hisseder çünkü her şartta onun yanında olacak birisi vardır. Bu bilgi tek başına bağlanmanın sadece ilişkiler de değil, hayata karşı bireysel duruşta da ne denli önemli olduğunu anlatıyor. ‘Benim ayakta kalmak için kimseye ihtiyacım yok’ diyenler, bağlanma stilinizi anlatmak için sabırsızlanıyorum.

Bağlanma figürü kimdir?
Bağlanma sisteminin bir parçası olan bağlanma figürü, bebeklik döneminde bireyin ebeveynleri ya da diğer olası bakım verenleridir. İlerleyen dönemlerde yakın arkadaşlar ve romantik partnerler bu kapsama girerler. Bir nevi insanın güvenlik ihtiyacı açısından ebeveynlerinden beklentisi, yetişkinlik döneminde partnerine döner. Yazının ilerleyen bölümlerinde bebeklik dönemi bakım vereni olarak anne terimini kullanacağım. Bununla birlikte bu kişi anne, baba, bakıcı, bebeğe uzun saatler bakan bir akraba olabilir.

Bağlanmanın temelleri
Hepimiz zihnimizde bebeklik döneminde ihtiyaçlarımızın karşılanışıyla ilgili kayıtlar tutarız. Bize bakan kişiler bizi gerektiğinde nasıl rahatlattı, bize gereken ilgiyi, güveni verdi mi? Hangi şartlarda bize ihtiyaç duyduğumuz ilgiyi gösterdiler? Örnek olarak, annesinin sadece ağladığında kucağına aldığı bir bebeği düşünelim. Bu bebek zihnindeki modele şunu yazar ‘İlgi ve güvenlik ihtiyacım için annemin ilgisini çekmeliyim ve gerekirse çığlık çığlığa. Ağlamazsam gelmeyebilir.'. Bu bebek büyüdüğünde, güvenlik ihtiyacı olduğunda ya da bağlanma sistemi tetiklendiğinde, sizce partnerinden nasıl ilgi isteyecek?
Bizlerin en yakınlarımızın bebeklikten itibaren davranışları, gelecekteki partnerlerimize ve ilişkilerimize yönelik beklentilerimizi, tavırlarımızı ve inançlarımızı şekillendirir. Öyle ki özellikle üzgün olduğumuzda başvurduğumuz bir rehber zihnimizde durur. Nasıl düşüneceğimiz, ne hissedeceğimiz ve nasıl davranacağımız konusunda bizi yönlendirir. İşte Cemre’nin sorusu “... İnanamıyorum ne oldu bana?”, zihnindeki kayıttaki bebek Cemre annesinin ilgisi için bağırmaya başladı. Cevap alamadıkça anneyi görebileceği odada panikle göz gezdirirken bir yandan da daha güçlü çığlıklar attı.
Bağlanma teorisi açısından önemli bir isim olan, gelişim psikologu Ainsworth ve arkadaşları 1978 yılında ’yabancı durum testi’ adındaki deneyi gerçekleştirdiler. Çalışmalarında Bowlby’ın bağlanma ve kayıp konusundaki fikirlerinden ilham aldılar. Deney, bebekler ve bakım verenlerinin birbirinden ayrılması ve sonra tekrar bir araya getirilmesi sürecinde, bebeklerin sergiledikleri tepkileri gözlemliyordu. Deney sonucunda bebeklerde güvenli, kaygılı ve kaçıngan olmak üzere üç ayrı bağlanma stili tanımladılar. Bu farklı bağlanma stilleri, bebeklerin ‘Gerektiğinde anneme ulaşabilir miyim?' ya da 'İhtiyacım annem tarafından karşılanır mı?' gibi sorulara karşı kabullerini direk olarak şekillendirir. Deneyin ayrıntılarına farklı bağlanma stillerini incelerken değineceğim. İlginç bulacağınızı düşünüyorum.

İlişkilerde bağlanma
Bebeklikte şekillenen bu algı, yetişkin dönem ilişkilerimizi nasıl etkiler? Bu konu üzerine Hazan ve Shaver bir çalışma yaptılar ve gözlemleri etkileyiciydi.
Çocukluk çağı ve yetişkinlikte üç bağlanma stilinin karşılaştırmalı olarak tekrar sıklığı hemen hemen aynıdır. Yetişkinlerin romantik ilişkileri deneyimleme şekilleri üç grup olarak farklılaşır. Bireyin bağlanma stili, zihinsel modelleriyle ve ebeveynleriyle ilişkilerindeki deneyimleriyle anlamlı şekilde bağlantılıdır.
Her ne kadar yaşamlarımız birbirinden farklı olsa da, başkalarında ilişkilere dair kendi davranışlarımızı gözlemleyebiliriz. Cemre’nin bana ne oluyor dediği durum ve tepkisi, bir çoğumuzda ortak olabilir. Tabi ki burada aynı ve farklı bağlanma stillerinde farklı davranışlar gözlemleyeceğiz. Bunların ayrıntılarına sonra değineceğim. Özetlemek gerekirse:
Partnerimizin ulaşılabilirliğine ve güvenirliliğine olan inancımız, bağlanma stillimize göre değişkenlik gösterir. Aynı şekilde sevilmeye değerliliğimiz konusunda inançlarımızı da etkiler.
Gerçekten bebeklik döneminde zihnimize kazınan düşünceler, ileri dönemde ilişkilerimizi nasıl yönettiğimizi etkileyebilir mi? Çalışmalar şöyle gösteriyor: Farklı bağlanma stillerine sahip bireyler bazı yönlerden birbirlerinden belirgin şekilde ayrılırlar. Bu yönler:
Birliktelik ve yakınlığa yaklaşımları
Sorunların üstesinden gelme yöntemleri
Cinselliğe bakışları
Kendi istek ve ihtiyaçlarını belirtme şekilleri
Partner ve ilişkiden beklentileridir.
Danışanlarımdan ve sosyal medya üzerinden sohbet ettiğim sizlerden çoğunlukla duyduğum sorular var. Bunlardan birisi “Benim için iyi değil biliyorum ama neden kendimi engelleyemiyorum?”. Burada bağlanma stilimizi şekillendiren zihnimizdeki bu modellerin bize etkisinin biraz azımsandığını düşünüyorum. Bu da hepimizin biraz kendimize “engelleyemiyorum” gibi sözlerle yüklenmemize neden oluyor. Yapmak gerekenlerin sorumluluğunu almak çok değerli fakat bu zihinsel modellerin davranışlarımıza etkisinin doğrudan hayatta kalma iç güdümüzle alakası olduğunu bilmek iyi olabilir.

Diyelim ki bir karga üzerimize doğru uçuyor. Bize çarpmayacak bile olsa, düşünmeden ilk tepkimiz eğilmek olur. Sanıyorum ki garipsemeyiz. Bağlantıyı yitirmek de yalnız kalarak, bunun gibi birçok olası tehlikeyle tek başına mücadele etmek demek. Bağlanma figüründen ayrılma fikri kendimizden beklemediğimiz ya da engelleyemediğimiz davranışlara neden olabilir. Güvende hissedene dek de devam eder.
Zihinsel modeller içerdikleri bilgiler doğrultusunda, sadece belirli verilerin kaydı olmaktan öte, bizlerin davranışlarını da etkileyen temel yapı taşları. İlişkinin sürdürülebilirliğinde kritik kabul edilen, yakınlık, bağlılık ve tutku bileşenleri açısından kendimizi nasıl konumlandıracağımıza, zihinsel modeller ilham vermektedir. Sonraki yazılarda farklı stilleri ayrıntılı incelediğimizde, olası partnerlerin bazı davranışlarını önceden kestirmek de mümkün olacak.
Konuyu şimdilik kapatırken: Bağlanma Stilleri ya da Zihinsel Modeller değişebilir mi?
Zihinsel modeller zaman içinde, yeni deneyimler ve daha önce kaydedilmiş bilgilerle çelişen olaylar sonucunda değişebilir. Zihinsel modeller içerisinde sadece bebeklik dönemi kayıtları yer almaz. Sonraki dönemdeki tecrübelerimiz de şekillendirmeye devam eder. Belirtmeliyim ki bağlanma stillerinin bize etkisinin kontrol edilebilirliği ancak emek ve zaman vererek olabilir. Bu konu üzerine de ilerleyen bölümlerde konuşacağız. Neden konuşmalıyız derseniz:
Herhangi bir değişime kadar, mevcut zihinsel modellerimiz, bize romantik partnerimizle ve diğer kişilerarası ilişkilerde nasıl bağ kuracağımız konusunda yol göstermeye devam edecek. Özetle bizi istediğimiz yere götürecek doğru yolu bulamazsak, yine yeni yeniden aynı yolları yürüyeceğiz.

Hepimiz bugüne farklı yolları yürüyerek geldik. Başka yerlerden başladık, başka yerlerde oyalandık, farklı patikalardan saptık, başka kestirmelerden aşağı yuvarlandık, farklı tepelere kan ter ve gözyaşı içinde tırmandık, yolumuza başka yoldaşları ortak ettik. Geldiğimiz nokta durup,
‘Neredeyim?
Ne oldu da buradayım?
Nereye gidiyorum?
Yanımda ihtiyacım olan şeyler var mı?
Yoksa nereden bulurum?
Kim bana yardımcı olur?’ sorularını sorma vaktidir.
Bu yazı dizisi bunlardan bazılarına cevap bulmak adına bir pusula olabilir. Devamında görüşeceğiz. Öncesinde görüşmek isteyenlere bir mail kadar yakınım.
Sevgiyle kalın,
Ceren
Dipnot: Yazılarım içinde verdiğim örnekler, bazı kavramları, olguları ya da görüşleri daha net açıklayabilmek adına farklı kişi ve olaylardaki ayrıntılar sentezlenerek yazılmıştır. Gerçek kişilerin isimleri, olay detayları veya koçluk görüşleri içerisindeki dialoglar birebir kullanılmamıştır.
Kaynak/Öneri:
-Ainsworth, M. D. S., Blehar, M. C., Waters, E., & Wall, S. (1978). Patterns of attachment : A psychological study of the strange situation. Lawrence Erlbaum Associates.
-Bowlby, J. (1979). Making and breaking of affectional bonds. Routledge.
Simpson, J. A., & Rholes, W. S. (2017). Adult attachment, stress, and romantic relationships. Current Opinion in Psychology, 13, 19–24. https://doi.org/10.1016/J.COPSYC.2016.04.006
-Feeney, J. A. (2016). Adult romantic attachment: developments in the study of couple relationships. J. Cassidy (Ed.), P. R. Shaver (Der.), Handboook of attachment: Theory, research, and clinical implication (3. bs.) içinde (pp. 435–463). Guilford Press.
-Hazan, C., & Shaver, P. (1987). Romantic love conceptualized as an attachment process. Journal of Personality and Social Psychology, 52(3), 511–524. https://doi.org/10.1037/0022-3514.52.3.511
-Levine, A., & Heller, R. (2010). Attached : The new science of adult attachment and how it can help you find--and keep--love. TarcherPerigee.
Commentaires